SEN KUŞLARI BOŞVERME DEDİ ARİSTOFANES: SEMAVER KUMPANYA’DAN KUŞLAR

Semaver Kumpanya, 2 bin 500  yıl önce yazılmış bir oyunu, “Kuşlar”ı sahneliyor ve izleyenler ihtimaldir ki, “Aristofanes bugünü nasıl da görebilmiş” diye hayret ediyor.

IMG_9915

Oyunda Güvendost’u Serkan Keskin (solda), Umutlugil’i Mustafa Kırantepe canlandırıyor. (Fotoğraf: Banu Kaplancalı)

Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor

Yavuz Pekman’ın uyarladığı, Volkan M. Sarısöz’ün yönettiği oyun, Atina’daki baskıcı ortamdan bunalan ve kendilerine özgür bir ülke arayan Güvendost’la Umutlugil’in yaşadıkları üzerine kurulu. Uzun bir yolculuğun sonunda iki arkadaş kuşlar ülkesine varırlar. Burası tam da hayalini kurdukları gibi bir yerdir. Baskı yoktur, zulüm yoktur ve tüm kuşlar alabildiğine özgür bir yaşam sürmektedirler. Ama serde “insanlık” vardır ve iki dost, kuşlara “bu özgürlüğü güvence altına almak için bir sistem kurmak gerektiğini” anlatır. İlk iş sınır koymaktır. Velhasıl insan, “insanlığını” yapacaktır.

Oyunculuk adına gövde gösterisi

Müzikli komedi olan oyun, Okan Kaya’nın müzikleri, Ebru Cansız’ın koreografisi, Deniz Çağrı Bilgili’nin kostüm tasarımı ile son zamanların moda deyimiyle “görsel ve işitsel bir şölen” sunuyor.

Oyunculuklar için ayrı paragraf açmak şart. Serkan Keskin, adeta her zerresiyle oynuyor. Karakterinin iç çatışmalarına ikna oluyoruz. Hem kızıyoruz karakterine, hem de anlamaya çalışıyoruz canlandırdığı kişiyi. Sarp Aydınoğlu’na ise özellikle dikkat çekmek gerek. Oyundan çıkarken, “Gerçekten güzel ve derli toplu bir oyun izledim” hissinin yanında, bir de “Sarp Aydınoğlu’nun tamperamanı ne kadar da yüksek” düşüncesiyle doluydum. Aydınoğlu, oyun boyunca rolden role geçiyor, dans ediyor, şarkı söylüyor, adeta oyunculuk konusunda gövde gösterisi yapıyor.

Oyunun temasına dönelim. Metin, oyunu izleyen insanlara, elbette ki binlerce yıldır “Tam da günümüzü anlatmamış mı” diye sorduracak bir önermeye sahip. Komedyanın duayeni Aristofanes’ten sonra da onlarca yazar bu konuyu işlemedi mi? Zulme karşı mücadele edip zalimleşmek ne kadar da tanıdık değil mi? İbn-i Haldun’un biraz da yanlış anlaşılmaya başlanan, “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü de tam bunu anlatıyor. İbn-i Haldun’a göre medeni kabileler, bedevi kabilelere zulmeder. Bedevi kabileler buna isyan edip medeni kabileleri yener. Ancak bu sefer de zamanla kendileri medenileşir ve başkalarına zulmetmeye koyulur…

Elia Kazan’dan George Orwell’a aynı tema

IMG_0014

Kuşlar’da oyunculuğu ile göz dolduran isimlerden biri de Sarp Aydınoğlu.          (Fotoğraf: Banu Kaplancalı)

Sinemada örneği yok mu? Elia Kazan’ın yönettiği, Marlon Brando’nun başrölünde oynadığı “Viva Zapata” filminde, Meksika devriminin önemli ismi Emiliano Zapata’nın hayat hikayesi anlatılır. Filmin hemen başında baskıya karşı isyan eden Zapata, filmin sonunda kendini aynı baskıyı uygularken bulur… George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” kitabı da aynı tema üzerine kuruludur. Çiftlikte domuzların liderliğinde bir özgürlük mücadelesi başlar. Hayvanlar, insanları yener. Ancak sonuçta aynı baskıyı bu kez domuzlar diğer hayvanlara uygulamaya başlar.

“Kuşlar” bu tema üzerine yazılmış ilk eser. Semaver Kumpanya’yı sadece bu tercih nedeniyle bile kutlamalı. Oyunun günümüze uyarlanması da yadırganamaz kuşkusuz. Ancak bazı itirazlarım var. Sadece ve sadece espri olsun diye yapılan, oyuna herhangi bir katkısı olmayan espriler kafada soru işareti bırakıyor. Mesela, ülkeye isim aranırken, bir öneriye “Ucuz hava yolu şirketi adı gibi” deniyor. Espri olmasının dışında meseleye katkısı yok. Daha rahatsız edici olan ise oyunda birkaç kez kullanılan cinsiyetçi ifadeler. “Sende de bir homoluk var” gibi eşcinsel bireyleri aşağılayan, ötekileştiren, mizahi olarak da modası geçmiş ifadelere ne lüzum var? “Özgürlüğün” oyununu oynarken, sistemin ayrımcı söylemlerini yeniden üretmek de neyin nesi?

Aslolan arayış

Oyun, Semaver Kumpanya’nın da üslubu gereği seyircinin oyunun içine girip bir duygudaşlık kurmasından ziyade metin ve tema üzerine düşünmelerini sağlıyor. Bertolt Brecht’in tarzına yakışır şekilde oyunda sık sık yabancılaştırma uygulanıyor. Sözgelimi birden oyuna ara verilip oyuncular oyun üzerine konuşmaya başlıyor ya da ışıklar sönüveriyor. Bununla seyircinin bunun bir oyun olduğunu hatırlaması hedefleniyor. Ancak Brecht’in epik tiyatro geleneğine aşina olmayanlar için zorlayıcı olabilir. Oyunla ilgili bir diğer detay da, özellikle genç seyircilerin oyunu fazla uzun bulması. Saniyelerle ifade edilecek videoların hüküm sürdüğü bir süreçte iki perdelik ve yaklaşık 3 saatlik bu oyunu izlemek seyirci için çok kolay olmayabilir. Ancak tiyatronun izleyiciye bu tür bir “kolaylık” sağlama zorunluluğu da olmasa gerek.

Yine de bir tür ütopyadan distopyaya dönüşümün, mazlumdan zalime savruluşun hikayesini seyretmek rahatsız edici, eğlendirici, düşündürücü. Oyunun da altını çizdiği gibi arayış sürer, insanların özgürlük mücadelesi de devam eder. Aslolan da arayış ve mücadelenin ta kendisidir zaten. İktidarın zehrine karşı, arayışın ufku ilelebet umudu yeşertecektir. Ve Semaver Kumpanya gibi yürekli tiyatro toplulukları, seyircilerine “Umudumuzu kaybetmeyelim, ama düşünülmesi gereken şeyler var” demeyi de sürdürecektir.

Fotoğraflar: Banu Kaplancalı

Kuşlar

Yazan: Aristofanes

Uyarlayan: Yavuz Pekman

Yöneten: Volkan M. Sarıöz

Oyuncular: Cansu Saka, Ezgi Ulusoy, Gözde Şencan, Güliz Gündüz, Hakan Atalay, İbrahim Barulay, Merve Dizdar, Mustafa Kırantepe, Onur Yalçınkaya, Rojhat Özsoy, Saniye Samra, Sarp Aydınoğlu, Serkan Keskin, Sezin Bozacı, Sibel Altan, Uğur Senkeri

Çevre Tiyatrosu, İstanbul

(Bu yazı Yeni Tiyatro dergisinin Mayıs 2015 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)

Bir yorum

  1. Great blog you havve here

    Beğen

Yorum bırakın