Ünlü Rus yazar Larisa Nikolayevna Vasileva, kadın hakları konusunda verdiği mücadelesini anlattı.
Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
Larisa Nikolayevna Vasileva, bugüne dek kitapları ABD, Almanya, İngiltere, İtalya ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu 20’dan fazla ülkede yayınlanmış bir yazar. Babası, II. Dünya Savaşı sırasında “T 34” tankları projesinin başında bulunan bir mühendis. Çocukluğunu Kremlin Sarayı’nda geçiren Vasileva ve Stalin’in kızı Svetlana’ya pek çok isimle yakınlık kurmuş bir isim.
Fatma Arıkan ve Serdar Arıkan tarafından çevrilen Kremlin Kadınları kitabında Vasileva Kremlin’in hanımefendileri olan kadınların tarihi süreçteki rollerini, mücadelelerini, anılarını aktarıyor.
ASRIN ÖNÜNE BİR ANNE OLARAK GEÇECEĞİM
Vasileva, “Kremlin Kadınları” kitabında kimileri ön plana çıkmış, kimileri ise pek duyulmamış ama siyasi tarihe etki etmiş kadınları anlattığını belirtiyor. Kendisini her şeyden önce bir kadın ve anne olarak tanımladığını söyleyen Vasileva bir şiirinden dizeler okuyor: “Asrın önüne geçip duracağım/ Komutanların duramayacağı kadar dimdik/ Ne kadın, ne insan olarak değil ama tüm dünyanın annesi olarak/ Onun önüne geçip duracağım/ İnsanoğlunun yarattığı savaşların hesabını vermek/ Tamamlanmamış sözleri tamamlamak/ Kaderin bize çizdiği yolun bizim için doğru olup olmadığını öğrenmek için/ Asrın gidişinin önüne çıkıp duracağım/ Gezegenin atom yağmurlarının altından sağ salim çıkabilmesi için/ Asrın ilerlemesinin önünde duracağım/ Ve eğer başarılı olamasam da sağ kalanları/ Bambaşka ama bambaşka bir dünyaya götüreceğim.” Şiirdeki dizelerinin iddialı olduğunun altını çiziyor Vasileva ve “Her şeye rağmen anne olarak bunları hissediyorum. Misyonumum bu olduğunu düşünüyorum” diye konuşuyor.
Bugüne dek kadın kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğradı mı Vasileva? Oturduğu koltukta biraz daha doğruluyor ve kaşlarını çatarak “Hele bir denesinler!” diyor. “Erkeklerle ilişki ve iletişim konusunda benim tek bir ilkem var. Erkekleri sevmek ve onlarla asla münakaşa etmemek.” Türkiyeli bir erkeğin kendisine “Bir kadın olarak sus” demesi halinde tepkisi ne olur Vasileva’nın? Soruyu muzip bir edayla yanıtlıyor: “Eğer bir Türkiyeli erkek ‘Sus kadın’ deseydi hemen susardım. Ama akabinde hemen ona derdim ki ‘Bana çay getirir misin, su getirir misin?’ Sonra onu bir yere davet ederdim ve davete gitmezdim. Sonra da gelir önümde yalvarırdı zaten.”
ETNİK KİMLİKLER İÇİN MÜCADELE ETTİM
Vasileva, Sovyetler Birliği döneminde Kadın Yazarlar Birliği’nin kuruluşuna nasıl öncülük ettiğini anlatırken gözleri dalıyor bir an… Sovyetler döneminde Yazarlar Birliği toplantısında yönetime hiçbir kadının giremediğini hatırlatıyor Vasileva. “Tek bir kadının bile listeye girmediğini görünce elime mikrofonu aldım ve bütün kadınları topladım. Erkeklere dönerek ‘Ne yapıyorsunuz siz’ diye bağırdım. Mücadele ettik ve Kadın Yazarlar Birliğini oluşturduk” ifadelerini kullanıyor.
Kadın hakları dışında etnik kimlikler için de çaba gösterdiğine değiniyor Vasileva. “Sovyetler döneminde şairler ve yazarlarla konuşuyoruz. Onların arasında benim tercümanlığını yaptığım Tacikistan asıllı bir şair vardı. Toplantıda bir Rus şair ve Tacik olan tartıştılar. Rus birden ‘Tacik, sen sus’ dedi. Bunu duyunca tüylerim diken diken oldu. Kalktım ayağa başladım adama bağırmaya ‘Rezil herif, senin hemen özür dilemen lazım. Sen nasıl bu lafları ona söylersin’ diye. Bir insanın milliyetini söylemekte mantıken bir hata yoktur ancak onu söylenen kişi öyle bir eda ile söylüyordu ki, karşısındakini aşağılıyor, hor görüyordu.”
NAZIM’IN EŞİ VERA’DAN HİÇ HOŞLANMADIM
Nazım Hikmet’e dair izlenimlerini soruyoruz Vasileva’ya. “Vera’nın ona bir yandan rahat bir hayat sağladığını ancak öte yandan pek çok ruhsal heyecanlara saldığını ve Nazım’ın bunu kaldıramadığını düşünüyorum” diyor. Vasileva, Nazım Hikmet ve eşi Vera’yı Yazarlar Birliği toplantısında gördüğü günle ilgili “Vera’dan hiç hoşlanmadım. Hal ve hareketleri beni rahatsız etti” ifadelerini kullanıyor. Nazım Hikmet’in kadınlarla ilişkileri hakkında ise şu yorumu yapıyor: “Aslında Nazım’ı da bazen anlamıyorum. Kadınlarla ilişkilerini biliyorum. Hem komünist, hem de çok eşliliğe yakın duruyor. İslam ile komünizm arasında bir yol mu buldu acaba? Söylemem gerekir ki, gerçekten son derece renkli ve etkileyici bir insandı.”
Fotoğraf: Ahmet Aslan