Yeni kitabı ‘İnsan Kendine de İyi Gelir’de Ahmet Büke, anne ve babasını kaybetmiş, aile büyükleriyle yaşayan bir çocuğun gözünden, büyüme sancılarını, bir mahalleyi, siyasi olayların o mahalledeki yankılarını mizahi bir dille anlatıyor.
Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
Ahmet Büke’nin “İnsan Kendine de İyi Gelir” kitabında, On8Blog’da her pazartesi yayımlanan öykülerinin yanı sıra yeni öyküler de yer alıyor.
Kitapta yer alan birbiri ile bağlantılı öykülerde bir çocuğun büyüme sürecine tanık oluyoruz. Aynı zamanda bir mahallede yaşanan gündelik olaylara, çalkantılı siyasi süreçler de ekleniyor. Büke bunları kaleme alırken, mizahi bir dil kullanıyor, kısa ve etkili cümlelerle hikayesini örüyor.
Kitapla ilgili sorularımızı yanıtlayan Büke, “İnsan Kendine de İyi Gelir”deki öykülerin birbiriyle bağlantılı olduğunu hatırlatıyor ama bunun bir roman olmadığını söylüyor. “Roman çok bildiğim bir konu değil, o yüzden romana dair hangi özelliklerini taşıyor ya da taşıyor mu, bilmiyorum. Ama an parçalarıyla dolu kısa öyküler bunlar” diyor. Kısa öykünün kışkırtıcı olduğunu vurgulayan Büke, “Çekirdek tepkimesini düşünün. İki hafif element nükleer reaksiyonlar sonucu birleşir, sonuçta muazzam bir enerji çıkar ortaya. Çekirdek boyutunda olur her şey ama sonuç acayiptir. Ben bunları yaptım demiyorum da yapsaydım iyi olurdu. Yani kısa öyküler yazmaya soyundum” diye konuşuyor.
‘KİTAPTA DAHA ÖNCE YAYIMLANMAMIŞ ÖYKÜLER DE VAR’
Öyküleri yazarken bir kitap oluşturacağı fikriyle yola çıkmadığına değinen Büke, “Yazdıkça yazdım, sonunda bundan kitap çıkar galiba, dedik. Öykü yazmak tekinsiz bir iştir. Elinizde de patlayabilir. Ben mutlu oldum ama sonuçtan. Olmasaydım kitaba dönüştürmezdik yayıneviyle birlikte. Zaten bir sonraki adımı hep birlikte karar verdik” ifadelerini kullanıyor.
Bir yıl boyunca ayda 5 öykü yazdığını vurgulayan Büke, “Bir noktada blog öykülerini kestik. Dolayısıyla kitaptaki öykülerin bir kısmını okuyucu önceden internet üzerinden okudu ama bir kısmını da ilk defa kitapta görecek” diyor. Bu periyotta yazmakta zorlandığı bir dönem olup olmadığını soruyoruz. “Her hafta yayımlandı ama ben her hafta oturup yazmadım. Ayın bir ya da iki haftasını ayırıyordum öykülere. O zaman aralığında oturup her ayın beş öyküsünü hazırlıyordum. Bazen başım sıkıştı, hafiften bunaldım ama mecburiyetler yazarın sırtındaki kırbaçtır işte. Diz kırıp eşek gibi yazarsınız. Eşeklerden de özür dilerim” diye yanıt veriyor.
‘BU GÜNLER DE GEÇER’
Kitabın yazılma sürecinde başta tasarladığı gibi gidip gitmediğini, öykü ve karakterlerin ne ölçüde değişim yaşadığını sorduğumuzda, “Başlangıçta bir şey tasarlamadım. Öykü tasarlanabilir bir şey değil. Daha doğrusu benim için öyle. Ama bir dizi ilişkili öykü yazıyorsanız, bir önceki yazdığınız size bir hiza çekiyor” diyor Büke ve devam ediyor: “Gerçi ben o patikaları da zaman zaman değiştirdim. Ölenler bir sonraki öyküde dirildi mesela. Kitabı hazırlarken akışı biraz düzenledik tabii. Yazıldığı sırayla girmedi kitaba öyküler.”
Ahmet Büke kısa öyküler yazıyor olması ile ilgili olarak, “Zaman bolluğu içinde birisi olamadım hiç. İki arada bir derede yazmam gerekti öyküleri. Bana kalırsa uzun yazmak daha zor bir iş. Gerçekten zengin işi o kadar zamana sahip olmak” ifadelerini kullanıyor.