Uğur Kökden’in 67’den 2014’e yazılarının derlendiği kitapta her deneme, Kökden’in de belirttiği gibi ‘Bir karşılaşmanın ürünü ya da muhasebesi…’

Uğur Kökden.
Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
Zamanın yarattığı bazı gereksinimler var. Başta şiir olmak üzere edebiyata kaynağından ve doğrudan ulaşabilmek gibi. Edebiyatı, ona bir de kaynağından ve doğrudan ulaşmış olanlardan okumak gibi. Yüzler siliniyor, gizler kıymetini yitiriyor, izler yok olup gidiyor. Fikir için bilgiye; zikir için yakından ilgiye lüzum yokmuşçasına bağlamından koparılmış “alıntılar” dönemine itiraz yine ele yeni bir kitap almakla oluyor.
Uğur Kökden’in “Yüzler, Gizler, İzler” kitabı; yazarın Erasmus’tan Dostoyevski’ye, Tolstoy’dan Gogol’e ve Camus’ye; Tevfik Fikret’ten Refik Halid’e, Nermi Uygur’dan, Halikarnas Balıkçısı’ya ve Orhan Veli’ye; edebiyata, edebiyattaki şehre, şehirdeki edebiyata dair denemelerinden oluşuyor. Uğur Kökden’in 1967’den başlayarak 2014’e dek kaleme aldığı yazıların derlendiği kitapta her deneme, Kökden’in de belirttiği gibi “Bir karşılaşmanın ürünü ya da muhasebesi…”
DENEMENİN ELİNDEKİ BİRİCİK SİLAH
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta Uğur Kökden, kayıp kitapları aramaya koyuluyor, Tolstoy’un evinde onun alışkanlıklarından izler arıyor, Halikarnas Balıkçısı’nın “sürgününü”, üzerinde yattığı şilteyi ve oradan görünen ışıltıyı yazıyor. Bu karşılaşmalar deneme diye ansak da; birer portreye evriliyor. “Yüzler, Gizler, İzler” fotoğraflardaki “cansız” halleri canlandırıyor. Sayfalar ilerledikçe karşınızda kanlı canlı yazarlar beliriyor…
Malraux’un kavgası, Jules Verne’in düşünsel dramı, Servet-i Fünuncuların kurmaya niyet ettikleri cennet, Ahmet Haşim’in yurtsuzluğu, Orhan Veli’nin sokakları, kenti bir atlasın merak uyandırıcı sayfalarıymışçasına karşımıza çıkıyor. İsim isim edebiyat coğrafyasını keşfetmek gibi…
Uğur Kökden, “Denemenin elindeki biricik silah, gerçekler! Özellikle de, çağın temsil ettiği tehlikeler karşısında sahip çıkmamız gereken o tek ve etkin silah! Deneme, günceli ve gündeme yığılıp duran sorunları tartışmak, sorgulamak zorunda” diyor. Olup bitenlerin söylentilerle, yakıştırmalarla, düpedüz uydurmalarla çarpıtılmasının pek kolay oluşuna bakacak olursak; o tek ve etkin silaha, gerçeklere daha da sıkı sarılmak gerekiyor. Kökden’in yaptığı gibi edebiyatı kaynağından, kitaplardan ve bölük pörçük değil, tamamıyla ele alarak edinmek şart. Titizliği, ince eleyip sık dokumasıyla maruf bir yazarın işaret ettiği yüzler, gizler ve izler; edebiyatın kaynağına daha da yakınlaştırıyor. Her deneme; o kaynağa doğru giden yol haritasının başka bir parçası oluyor.
KİTAPLIKLAR SAHİBİNİN KİŞİLİĞİNE ETKİ EDİYOR
Uğur Kökden, “Açık ki, her kitaplık sahibinin kişiliği de insanlığı da, kitaplarının görünmeyen dünyasında rol oynuyor” diyor. Kuşkusuz öyle. Kitaplık sahibinin kişiliği hem o kitaplıkların yekününde, hem birer birer kitaplardaki izlerde gösteriyor kendini. Beri yandan da o kitaplıklar etki ediyor sahibinin kişiliğine. “Yüzler, Gizler, İzler”, kitaplığı da, dimağı da zenginleştirecek kitaplardan biri oluyor. Tesirini de, öyle kolay kolay kaybetmeyecek gibi duruyor. Kitap, içinde adı geçen her ismi, bir de kitabın edindirdiği bilgi ve izlenimin ışığında okuma dürtüsü yaratıyor. “Yüzler, Gizler, İzler” bir durak; uzunca bir yolculuk için haritaya bakmak adına verilmiş bir mola…