Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
İlhan Doğruyol’u ortaokul yıllarımda tanıdım. Muğla’da, Belediye Parkı’nın hemen ilerisindeki dükkanında sahaflık yapan bu adamdan aldığımız kitaplar, pek çok arkadaşımla benim hayatımızı etkiledi. Yıllar sonra, 2007 yılında Türkiye’nin en saygın ödüllerinden Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandığında öğrenmiştik bir yazar olduğunu. Dışarıdan ciddi bir adam olduğu izlenimini veren, az konuşan, gizemli biriydi. Edebiyatçı olduğunu öğrendiğimde merakım daha da arttı. Ödüllü bir yazardı ama ilk kitabı “Dönüşümler Sevgiye” ödülden tam 3 yıl sonra yayınlanmıştı. Halihazırda yayınlanmış başka kitabı yoktu. Uzun yıllar direndiği sahaflık mesleğinden kopmuş, dükkanını kapatmış, Muğla’nın Yeşilyurt beldesinde yaşıyordu… Sıcak bir yaz günü tanıştık ve yıllarca kim olduğunu tartıştığımız bu adamın bir Don Kişot olduğunu anladım… Kitabını benim için imzalarken kullandığı ifade gibi, “Yazın sıcağında, yazın (edebiyat) konuşmanın serinliğinde sohbet etmenin coşkusuyla…” saatlerce konuştuk… İnşaat mühendisliği bitirip çalıp çırpan müteahhitleri görünce bu işi yapmamaya karar veren; büyük şehrin karmaşasına tahammül edemeyip taşrada bir beldeye yerleşen; öykülerindeki Öztürkçe kelimeleri azaltmasını öneren yayınevlerine yüz vermeyip kelimelerine sahip çıkarak kitap yayınlatmamayı dahi göze alan bir modern zaman Don Kişot’undan söz ediyorum… Röportajı okurken, keyif alacağınızı ve bir insanın kendi inançları uğruna nelerden vazgeçebileceğine tanık olmanın şaşkınlığını yaşayacağınıza eminim…
Edebiyat Fakültesi’nden, inşaat mühendisliğine, oradan sahaflığa ve yazarlığa doğru devam eden bir yaşam öykünüz var. Öğrencilik ve çalışma hayatınızdan bahseder misiniz?
İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde bir yıl okuduktan sonra, daha doğrusu okuyamadıktan sonra, yeniden sınavlara girerek 9 Eylül İnşaat Fakültesi’ni kazandım. Burayı yedi yılda güçlükle bitirebildikten sonra Çeşme’de iki yıl şantiye şefliği yaptım. Askerliğim boyunca da inşaatçılığı sürdürdüm. Askerlik sonrası bu mesleği yapmamaya karar vererek, İzmir Karşıyaka’da düşlerimde sürekli canlandırdığım küçücük bir kitapçı dükkanı açtım.
Bu güne kadar hangi işleri yaptınız?
Ülkemizde yazarlıkla geçinebilme olanağı olmadığından birçok yazarımızın girip çıkmadıkları iş kalmamıştır. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer Buyrukçu ve daha nice yazarımızda tanık olduk bunlara. Onlar bu işlerden, yaşadıklarından yararlanıp yaşamın içinden yazdılar. Benim onlar kadar girip çıktığım iş olmadıysa da, kahvelerde garsonluk, pazarlamacılık, pazarcılık, tezgahtarlık yaptım üniversite yıllarım süresince; çünkü babam işlerini bana devretmek istediğinden okumamı istememişti. Yedi yıl boyunca ondan tek kuruş almadan, bu saydığım işleri yaparak öğrenimimi sürdürdüm ben de. Şimdi düşünüyorum da mühendislik yıllarımın öykülerime yansıması pek olmamış, yalnızca yoksul, kimsesiz işçiler için yazdığım birkaç şiir dışında; oysa eski kitapçılığın bana sağladığı çok öykü var.
KİTAPÇILIK YAPARKEN ZAMANIMI ÇALAN ÇOK OLUYORDU
Sahaflık size neler kazandırdı?
İnşaatlarda kitap okumadan geçen günlerimin acısını doyasıya çıkardım bu iş yerinde. İnşaat mühendisliği çalmaya-çırpmaya çok uygun ve yatkın bir meslek, çok tanık oldum bunlara. Bense küçüklüğümden beri peşinde olduğum yazarlık düşlerimden bir şeyler çalarak, onu yaşama geçirmek ve iletebilmek istiyordum. Benim yapımda almaktan çok vermenin hazzı vardır. Kitapçılıkta kitaplar aracılılığıyla insanlara yararlı, yardımcı olabilmek, hele hiç okumayan ya da aşk romanları dışında hiçbir kitap okumayan birine başka dünyalar tanıtmak, okutmak çok hoşuma gidiyordu. Öykülerin de insanlara çok şeyler verebildiğini gördüm okudukça, okuttukça, paylaştıkça, onların dünyalarına inerek ya da başka dünyaların çağrışımlarıyla… Özetlersek, düşlerimde hep kitaplar ve öykü yazmak vardı zaten. İnşaatçılığı deneyimleyip yapıma uygun olmadığını görünce, düşlerimdekini yeğlemem yeniden kendimi bulmamı sağladı. Hep severek yaptım işimi, bir gün bile ayaklarım geri gitmek istemedi iş yerimi açarken…
Kaç yıl bu işle uğraştınız? Neden kapattınız?
15 yılı İzmir, 10 yılı Muğla’da olmak üzere 25 yıl yaptım. İşlerin çok düşmesi ve ödülün getirdiği yazma sorumluluğunu orada sürdürme olanağımın kalmaması nedeniyle kapattım.
İnternet üzerinden kitap satışı ile uğraşıyorsunuz. Sahaflıkla karşılaştırdığınızda aradaki farklar ve benzerlikleri nasıl yorumluyorsunuz?
İnternetteki kitap satışından da büyük bir haz alıyorum. Orada da okuyucularla görüşüp birbirimize yarar sağlıyoruz. Aradaki fark internette okumamı engelleyecek alıcılarla yüz yüze olmamam. Kitapçılık yaparken zamanımı çalanlar, yapacak işi olmayanlar, boş zamanlarını iş yerimde değerlendirenler çok oluyordu. Yalnızca bu nedenle dükkanı kapatmıştım bir yıl…
KENT YAŞANTISI BOĞUNCA YEŞİLYURT’TA EV YAPTIM
İzmir’den, Muğla’nın Yeşilyurt beldesine taşınma kararını nasıl aldınız?
Kent yaşantısı beni boğmaya başlamıştı. Toprağı çok severim, toprağa yakın yaşamayı. Topraktan çok yüksekte apartmanlarda yaşamaktan iyice bunalınca ve buna yeni doğan çocuğumuzun bakım zorlukları da eklenince eşimin memleketi Yeşilyurt’a taşınıp orada toprağa yakın, geniş bahçeli bir ev yaptım. Günlük yaşamım okumak, yazmak, internetteki kitap isteklerini izlemek ve karşılamakla geçiyor. Arada bahçeye çıkıyorum. Mevsim meyvelerini toplamak ve evimizden hiç ayrılmayarak artık bizim olan altı kedi ve bir köpeği doyurmak için… Kedilerden biri beş, köpek de altı yavru doğurdu; ne yapacağız bilmem…
BİR SÖZCÜĞÜN TÜRKÇE’Sİ VARSA, ARAPÇA’SINI KULLANMAM
Biraz da ödül aldığınız “Dönüşümler Sevgiye” kitabınızdan bahsetmek istiyorum. Nasıl ortaya çıktı bu kitap?
Tiyatro oyunları yazarken, eşim Yunus Nadi Öykü Yarışmasını açıklayan gazeteyi getirdi. 2,5 aylık bir süre vardı. Eski öykülerimi düzelterek ve yeni öykülerimle çok hızlı bir biçimde hazırlandım. Ödüle aday olmamı eşim istedi. Çok iyi yazdığımı ve böyle yazmayı sürdürürsem ödülü kazanacağımı söyleyerek beni doldurdu sürekli. Kazandığımı öğrenince dünyalar benim oldu, daha doğrusu düş dünyam…
Ödülün ardından neler yaşandı? Yayınevlerinin yaklaşımı nasıldı?
Ödülün ardından yayın dünyasının hiç bilmediğim ekonomik yönüyle, hiç ummadığım beklentileriyle tanıştım ve kitabı yayımlatmakta çok zorlandım aşırı(!) Öztürkçe sözcüklerim nedeniyle… Birçok başvurudan ve geri çevrilmeden sonra Hayal Yayınları kitabı yayınlamayı üstlendi.
Öztürkçe’den “rahatsız” olanlar var, öyle mi?
Çok tepkiler aldım, almayı da sürdürüyorum. Bir sözcüğüm Türkçesi varsa asla Arapçasını, Osmanlıcasını ya da başka bir dildekini kullanmam. Öyle güzel Öztürkçe sözcüklerimiz var ki dolaşıma sokulmayan… Diline özen gösteren ve yüreğime dokunan her yazardan etkilenirim. Eski ve yalnızca dolaşımdaki sözcüklerle yetinen yazanları hiç okumam bile. Dile bir katkısı olmayan yeni sözcükler, yeni biçimler, biçemler yaratmayı, eklemeyi beceremeyen yazarları pek tutmam özel kitaplığımda. Dolaşımdakilere dolanmadan yeni dolaşımlara yer-yol açandır iyi yazar dediğiniz…
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap var mı?
Yeni bir öykü dosyam var. Bekliyor yayımcısını… Parayı…
(2.9.2013’te Muğla Haber Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)