AYSUN ASLAN UĞUR’DAN ANNE BEN LEYLEK Mİ OLDUM?: SANAT DÜNYASININ KAPILARINI ARALAYAN ANILAR

Koreograf, dansçı, yönetmen Aysun Aslan konservatuvar anılarını “Anne Ben Leylek mi Oldum” adlı kitapta bir araya getirdi. Nilgül Erdan’ın kitap hakkında yazdığı, Evrensel gazetesi Kitap ekinde yayımlanan yazısı:

anne ben leylek mi oldum.indd

Aysun Aslan Uğur’un kitabı, İnkılâp Kitabevi’nden çıktı.

Nilgül Erdan

Aysun Aslan Uğur, Cebeci Ankara Devlet Konservatuvarı’nda geçirdiği yılları anlattığı kitabı, pek çok şekilde değerlendirilebilir. Bu bir yanıyla başarı hikâyesi… Henüz bir çocukken girdiği konservatuvardan başarılı bir sanatçı olarak çıkan çocuğun yaşadıkları anlatılıyor kitapta. Aileden ayrılmış olmanın zorlukları, soğuk yatakhane geceleri, disiplinli hocaların tatlı sert üsluplarına alışma sancıları… Yavaş yavaş öğrenilen teknik, sahip olunan kültür, edinilen tecrübeler… Aysun Aslan Uğur bu süreci anlatırken balerin olma yolunda sanatçı adaylarının ne denli acı çektiğini, ne denli çok çalıştığını ve bir kariyeri ilmek ilmek nasıl ördüğünü anlatıyor…

Kitap bir yanıyla, renkli bir “Sanatçıların ilk gençlik yılları anekdotları” atlası… Kimler yok ki aralarında… Selçuk Yöntem, Mazhar Alanson, Mehmet Ali Erbil, Derya Baykal, İstemi Betil… Bu isimlerin okul yılları, acemilikleri, şaşkınlıkları… İlk aşkları, heyecanları, anıları, daha o günlerde kendini hissettiren star ışıkları…

Tabii bu anılar arasında dikkat çekenlerden biri, Mazhar Alanson’un sevgilisiyle bindiği dolmuşta saldırıya uğraması… Konservatuvar yıllarında birkaç arkadaşıyla dolmuşa binen Alanson, kolunu o dönemde flört ettiği Nurdan’ın hemen arkasındaki koltuk arkalığına (omzuna bile değil) koyduğu için dolmuşta kriz çıkmış… Aysun Aslan Uğur’dan okuyalım:

“Nurdan ve Mazhar ortaya, Numan’la ben üç kişilik arka koltuğa oturduk. Oğlanlar kollarını arkamıza, koltuk arkalıklarının üzerine koydular. Hani, “Bu manita hafiften benim ha! Ona göre!” manasında… Allah inandırsın en ufak bir aşırılık, yavşaklık yoktu halimizde. Oğlanların kolları bizim omuzlarımızda bile değildi. Yedi yolcu tamamlanıp değerli muavin de içeri atlayınca daha değerli Şoför Amerikan’ın tumturaklı motorunu çalıştırdı. Bir arpa boyu yol gittik, gitmedik ki iç organlara takla attıran bir frenle küüt diye duran şoför “Rahat durun lan hayâsızlar!” diye gürleyerek arkasına döndü. Ve Mazhar’ın suratına okkalı bir Osmanlı tokadı aşk etti.”

Gerisi itiş kakış, karakola gidiş, nezarethane süreci ve sonunda bir de haksız çıkış! Toplu taşıma araçlarında bugün de görülen ve çoğu zaman cezasız kalan saldırıların bir örneğini 70’lerde Mazhar Alanson’un da yaşamış olması kitaptaki ilginç anekdotlardan sadece biri…

Diğer yanıyla da bir “hakkıyla yaşam rehberi…” Acılarla nasıl mücadele edilir, hayata karşı nasıl dik durulur, gezilerin, tatillerin tadı nasıl çıkarılır, bir ideal uğruna çalışmanın hakkı nasıl verilir sorularına verilen yanıtlar…

Kitap yalnızca kişisel meseleleri içermiyor. Aynı zamanda toplumsal olayların bireyleri nasıl etkilediğini de kitapta görüyoruz. Darbelerin, çatışmaların, saldırıların topluma etkileri, bireylere yönelik sindirme hareketlerini Aysun Aslan Uğur’un satırlarından takip ediyoruz.

Dahası, Aysun Aslan Uğur bu acı tatlı hatıraları kendine özgü üslubuyla kaleme alıyor. Esprili bir dille yaşadıklarını kâğıda aktaran Uğur, kelimeleri eğip bükmeyi, kelimelerle oynamayı seven bir yazar…

Aysun Aslan Uğur’un anıları bu kitapta 1974’te sona eriyor… Umuyoruz, Uğur yakın gelecekte sahne hayatına dair anılarıyla okurlarına sanat dünyasının kapılarını bir kez daha açar.

Evrensel Kitap eki, Kasım 2017

Yorum bırakın