Witttgenstein Jr, teraziye vurulacak olsa, felsefi yanın edebi olana ağır bastığı bir eser olarak tarif edilebilir. Lars Iyer’in kaleme aldığı roman soruları, tartışmaları ve diyaloglarıyla ön plana çıkıyor. Betimleme ya da çözümlemeleri ile değil.

Lars Iyer.
Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
Kolektif Kitap‘tan çıkan Lars Iyer‘in “Witttgenstein Jr” romanı, Cambridge Üniversitesi’nin öğrencileri ve ünlü profesör Wittgenstein ile benzerliği dikkat çeken, bu nedenle de üniversitede Wittgenstein Jr. olarak anılan mantık hocalarının ilişkisini, derslerini ve birlikte çıktıkları felsefi yolculuğu anlatıyor.
Kendisi de öğretim görevlisi olan Lars Iyer, “Kuşku”, “Dogma” ve “Göç” kitaplarıyla biliniyor. Maurice Blanchot üzerine iki akademik çalışması olan Iyer, okurlarına bir üniversitenin kapılarını açıyor. Diyalogların önemli yer tuttuğu romanını Peters adlı öğrencinin gözünden kaleme alıyor.
Öğrencilerin yetişme çağında, kendi sorunsalları ve sorularıyla başa çıkmaya çalıştıkları bir dönemde hayatlarına giren yeni hoca, alışılagelmişin epey dışındadır. Niyeti ders vermekten ziyade kendi sorularına öğrencilerini ortak etmektir. Başlangıçlar, nihayet, varoluş, mantık, ölüm hemen her derste sonu gelmez sorgulamalara neden olur. Bu sorular ve hocanın kendine özgü üslubu öğrencilere başta yabancı gelse de, kısa zamanda hocalarının arayışına ortak olurlar.
Wittgenstein Jr. öğrencilerinin başlardaki umursamaz tavrına karşılık mantığın gerekliliğini anlatarak ikna yoluna gider. Öğrencilere bunun salt geçilmesi gereken bir angarya olmadığını anlatmaktır niyeti. “Mantık kuralları doğru takip edilmese akıl yürütmek imkansız hale gelir. Akıl yürütmek imkansızsa söylenenlerin bir geçerliliği olmaz. Söylenenlerin geçerliliği olmayınca yapılması icap edenler yapılmadan kalır. Yapılması icap edenler yapılmadan kalırsa ahlak ve sanat bozulur. Ahlak ve sanat bozulursa adalet yoldan çıkar. Adalet yoldan çıkarsa kargaşa ve kötülük de zıvanadan çıkar” diye özetler mantığın önemini.
Wittgenstein Jr.’a göre bir zamanlar öğrenci olmak demek, öğrendiklerinle yoğrulmak demekti. Bilginin, ruhunun derinlikleri işlemesine müsaade etmek demekti. Ama Wittgenstein Jr., yalnızca notu tutulabilen bilgiyi sınanacağı güne dek taşıyan kişilerle karşı karşıyadır.
Wittgenstein Jr.’ın öğrencileri tarafından dikkatle takip edilir olmasında kuşkusuz özeleştirel tavrı da vardır. Sık sık kendini, mesleğini, eğitim verdiği okulu eleştirir. “Cambridge hocasının gerçekten hoca olduğu bir dönem vardı. Ve Cambridge’deki bir öğrencinin, herhangi bir öğrencinin, gerçekten öğrenci olduğu bir dönem.”
Öğrenciler Wittgenstein Jr.’ı daha yakından izler hale gelince, artık sadece sorulara boş gözle bakmazlar, hocanın sorularına yanıtlar ararlar, yeni soruları bu kez kendileri yöneltir. Hocalarıyla ilişkileri de farklı bir boyuta taşınır. Bu noktada Wittgenstein Jr., aslında hoca-öğrenci ilişkisi konusunda altı çizilesi tavsiyelerde bulunur öğrencilerine. Wittgenstein Jr., abisinden aldığı tavsiyelerin zamanla nasıl işine yaradığını görmüştür ve bunları öğrencilerine aktarır.Ve öğrencisi Peters’in kaleminden okurlara ulaşır bu tavsiyeler.
- “Gülümseyen bir hocaya kanmamasını öğütlemiş abisi. Hocaların büyüsüne, cazibesine kapılmamaya çalışmasını salık vermiş. Hocalarla asla fazla yakınlaşma demiş.”
- “Elbette bir an için bile içlerinden biri muamelesi görmeyeceğini, onları kandırmanın o kadar kolay olmadığını söylemiş abisi. Bir an için bile kendileri gibi bir hoca olduğunu düşünmeyeceklermiş. Sadece hocalar gibi olmaya çalışma jestini hoşnutlukla karşılayacaklarmış. Hoca olma yolunda gösterdiği su götürmez çabaya şahit oldukça gülümseyeceklermiş. Büyüklerin kıyafetlerini giyip dolaşan çocuklar gibi olacaksın, demiş abisi.”
Wittgenstein Jr.’ın öğrencilerine en önemli tavsiyelerinden biri de “kendilerini tanımaları” gerektiği üzerine olur. İnsanın kendini tanımamasının getirdiği kaba, kendini beğenmiş tavırların en büyük zararı bizzat kişinin kendine verdiği konusunun üzerinde özellikle durur hoca.
- “Kibar olduklarını sanıyorlar ama kibar falan değiller. Haklı olduklarını sanıyorlar ama haklı falan değiller. Dünya kendilerinden ibaret sanıyorlar ama dünya onlardan ibaret falan değil. Kendi dünyalarının olası tüm dünyalar içinde en iyisi olduğunu sanıyorlar ama onları dünyası olası dünyalar içinde en iyisi değil. Düşman düşman olduğunun farkında değil, sorun da bu. Düşman düşman olabileceğini algılayamıyor. Düşman kendi fesatlığını, kendi korkutuculuğunu göremiyor. Düşmanı düşman yapan vicdanının temizliği, kendinden hoşnutluğu. Kim ben mi, diye saf saf sorması…”
Iyer, romanında, başta da belirttiğim üzere edebiyattan biraz da feragat ederek felsefeye yaklaşıyor. Anlatıcı durumdaki Peters ve Wittgenstein Jr.’ın dışındaki kahramanlar birer tipleme olmaktan öteye geçmiyor. Iyer, onları derinleştirmeye gerek de duymuyor. Selin Siral’ın çevirdiği bu romanın başrolünü bizatihi felsefe üstleniyor. Hocalarıyla hakikati aramaya koyulan öğrenciler, belki de derslerle yoğrulan karakterlerinin detaylıca işleneceği bir devam kitabına ihtiyaç duyuyor. Nihayetinde kitap, cevaptan ziyade doğru soruların peşinde olmasıyla ilgiyi ziyadesiyle hak ediyor.