Türkiye, kadın cinayetleri ile sarsılırken, bu durumda basının ne ölçüde sorumluluğu olduğu üzerine tartışmalar da başladı. Kuşkusuz bu cinayetlerde dolaylı yoldan basının da sorumluluğu var. İşte basınımızın kadın bedenini sömürüşünün tarihi…
Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor
Türkiye’de gazetelerin “renkli” hale gelmesi ve ofset baskı tekniklerinin kullanılması 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başına rastlar. Teknik gelişmeler, gazetelerin siyah-beyaz yapılarını değiştirecektir. Fakat bu pahalı bir iştir. Reklam gelirlerinin sınırlı, resmi ilanların dönemin koşulları gereği pamuk ipliğine bağlı olduğu bu süreçte gazeteler yaptıkları masrafları çıkarmanın tek yolunun tirajı arttırmak olduğunu anladılar. Peki bu nasıl olacaktı?
“Seks satar”ın gazetecilik hali
Cevabı Amerikan tipi sansasyonel gazetecilikte, yani “yellow journalism”de buldular. Kavramın tanımını Ankara Üniversitesi’nden Nuray Turan’ın “Yeni Medya ve Gazetecilik” adlı yüksek lisans tezinden aktaralım:
“1890’ların ortalarında New York World’den Joseph Pulitzer ve New York Morning Journal’dan William Randolph Hearst; yayınladıkları renkli karikatürler, kadın ve spor sayfaları, sansasyonel ve skandal haberlerle gazetelerin biçim ve içeriklerini değiştirdi (Stephens). Aralarındaki rekabette, okuyucuları çekmek için her yolu deniyorlardı. Sayfalarında cinayet ve seks haberlerine, büyük puntolu başlıklara ve renkli eklere yer veriyorlardı (Simkin). Ayrıca haberleri daha heyecan verici ve daha eğlendirici hale getirmek için olayların çarpıtılarak verilmesinde bir sakınca görmüyorlardı.”
Büyük yatırımlar yapılırken, satışın yolu “seksten” geçiyordu, nihayetinde “seks satar”dı ve bu konudaki “önemli atılım”lardan birini Haldun Simavi yaptı. O süreç hakkında gazeteci Metin Münir’in söylediklerini Hıfzı Topuz, “Türk Basın Tarihi” kitabında şöyle anlatıyor:
“Amerikan stili sansasyonel gazeteciliği ve ofset baskı tekniğini Türkiye’ye Haldun Simavi getirdi. Seks ve çıplaklık en önemli payandalarıydı. Bu anlamda onun gazeteleri basında seks ve çıplaklığın sembolüydü. Haberi doğru olması değil ilginç olması önemliydi.”
Yüz kızartan örnekler
Gazetenin 26 Kasım 1968 tarihli ilk nüshasında gazetenin fotoğraf ve başlık seçimi, yakın gelecekte olacakların işaret fişeği gibiydi. Bir haberde “Amerikalı milyonerlerin Sulukule’de yorgunluk gidermesi” haberleştiriliyor, dansöz kadınlar sayfada kendine yer buluyordu. Haberin metninde de “Milyonerler, Sulukule’deki tek katlı daracık odada dansözleri hayranlıkla seyredip filme aldı” deniyordu.
Günaydın’ın yaptığı haberlerden bazılarının alarak dönemin “gazetecilik” anlayışından yüz kızartıcı örnekler verelim:
22 Ocak 1969 tarihli bir haberde “Köpeği kaybolan genç dul polisleri seferber etti” başlığı kullanılıyordu. Haberin üst başlığı ise tıpkı başlığı gibi, gazetecilik etiğine rahmet okutur nitelikteydi: “Köpeğimi bulanı memnun edeceğim.”
Gazetede, 3 Şubat 1969 tarihinde bir röportaj dikkat çekiyordu. İstanbul’da genç bir kadın, bir şoförle birlikte olmuştu. Röportaja başlık olarak “Dudaklarımdan öpünce ayaklarımın çözüldüğünü hissettim” ifadesi seçilmişti. Röportajı yapan gazeteci Sema Öztan, genç kızlara ‘Erkeklere kanmayın’ diye sesleniyordu.
Pespayelik bu kadarla da bitmiyordu elbette. 20 Şubat 1969’da “İki genç kız esrarengiz bir şekilde kayboldu” başlıklı bir haber vardı. Haberin üst başlığı ise “ağlasak mı, gülsek mi” dedirtecek cinstendi: “İnşallah kadın tüccarlarının eline düşmez.” Tuhaflık kaybolan kızlardan birinin foto altı yazısında da sürüyordu: “Zekiye 17 yaşında, yeşil gözlü, siyah saçlı ve mütenasip vücutlu çok güzel bir kız.” Buradaki “mütenasip” kelimesinin “orantılı” ve “uygun” anlamına geldiğini hatırlatalım.
Bir diğer “haber” ise, kadın bedeni istismarının basın tarihimizdeki en “mümtaz” örneklerinden biri. Tarih 14 Mart 1969. “Mini etekli güzel dişçi, erkek hastaların hücumuna uğradı.” Haber, “Dişleri sağlam olanlar bile muayene için kuyruğa giriyor” üst başlığı ile verilmiş. Haberde kadının telefon başında ve diş çekerken görüldüğü fotoğraflar da kullanılmıştı.
Pespaye habercilikle dudak uçuklatan tiraj

“Sansasyonel habercilik” anlayışı Türkiye basınının neredeyse tamamına sirayet etti. (Günaydın gazetesinden bir kupür)
Gelelim bu pespaye, ucuz haberlerin sonucuna. Nihayetinde Günaydın’ın tirajı önce 350 bini, ardından 1 milyonu buluyordu. Tabii bu süreçte kadınların metalaşma süreci de devam ediyordu. 1980’li yıllara gelindiğinde artık bu türe “boyalı basın” denmeye başlanmıştı. Nasıl bir gazetecilik yöntemi izlediklerini, o dönemde Günaydın’da çalışan Mehmet Barlas, 31 Mart 2002’de Yeni Şafak’ta şöyle anlatmıştı:
“Örneğin bıyıklı, yağız tenli Türk erkeklerine, sarışın tüm Alman kadınlarının âşık olduğu inancını pekiştirmek için, Sultanahmet’teki bir temizlik işçisi ile mini etekli bir Alman turistin fotoğrafları çekilip, turizm mevsiminde “Kontun kızı Helga, çöpçü Ahmet’e âşık oldu” diye yayınlanırdı… Kimse, ertesi günkü Günaydın’ın manşetinin ne olacağını tahmin edemezdi.”
2000’li yıllara gelindiğinde kadın bedeni artık bir “satış gerekliliği” haline gelmişti. Gazetelerin büyük çoğunluğu sürmanşette metalaştırılmış kadın bedeni görmeden, arka sayfada bikinili kadın fotoğrafı koymadan çıkmaz hale geldi. Bununla ilgili Ayşe Arman Kasım 2002’de yazdığı bir köşe yazısında “Gazetenin arka sayfasında yer alan güzel kadınları Ertuğrul Özkök (dönemin Hürriyet genel yayın yönetmendi-HG) seçiyor ve bunu kimseye bırakmıyor” diyordu “pek mühim” bir bilgiyi paylaşırcasına. Durumu kadın gazeteciler de kabullenmişti.
Patrondan muhabire: “Bana fotoğraf verin!”
“Yellow journalism” denilen sansasyonel gazetecilik Türkiye’de birçok gazetenin yayın düsturu haline geldi. Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biri olan Vatan’dan bir örnek verelim: 17 Aralık 2014’te “Bu yaz gelemeyebilirler” başlıklı bir haber görülüyordu. Haberin konusu Rusya’daki ekonomik krizdi. Haberin son cümlesinde, “Turizmciler bu hava devam ederse Türkiye’ye en çok turistin geldiği Rusya pazarında ciddi sorun yaşanabileceğine dikkat çekiyor” deniyordu. Gazetede kullanılan fotoğrafta bikinili Rus kadınlar görülüyordu. Rusya’daki ekonomik kriz ve bunun Türkiye’yi dolaylı yoldan etkileyebileceği şeklinde bir haberde Vatan editörleri bikinili Rus kadınların fotoğrafını kullanarak seksizme, kadın bedeninin metalaştırılmasına hizmet ediyordu. Akdeniz Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Emine Uçar İlbuğa ve Ar. Gör. Tülin Sepetçi’nin “Türk Medyasında Yabancı Kadın Temsilleri: Ulusal Gazetelerin Bölgesel Ekleri ve Antalya’daki Yerel Gazeteler Üzerine Bir Çalışma” isimli makalelerinde belirttiği gibi, “Medya, günümüzde kadın bedeni üzerinden cinsellik öğesini yoğun biçimde sunmakta, böylece yerleşik toplumsal cinsiyet kalıpları doğrultusunda okurlarını yönlendirebilmektedir.”
“Yellow journalism”in mucidi sayılan William Randolph Hearst’in “Bana fotoğrafı verin, ben onun altını doldururum” sözlerini de anmadan geçmeyelim.
Türkiye’de hem gazetelerin bizzat kendisi, hem de magazin ve hafta sonu ekleri bu tür gazeteciliğe teslim olmuş durumda. Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Gürsel Yaktıl Oğuz’un “Toplumsal Yaşamda Kadın” isimli kitabında şu ifadeler yer alıyor: “Basında kadın hala ekonomik ve sosyal bir tüketim aracı olarak görülmektedir. Kimi gazetelerce daha çok satmanın yolu olarak çıplak kadın fotoğrafları yayınlamak benimsenmektedir. Sonuçta ortaya merkezi erkek, kenarları basına malzeme olan kadın ve basında çalışan kadından oluşan bir üçgen çıkmaktadır.”
Kuşkusuz kadının istismar edilmesi, bizzat kadınların mücadelesi ile sona erecek. Kadınlar meydanlarda, medyada ve sosyal mecralarda direnişi sürdürüyor. Mücadele eni konu yükselinceye dek gazeteler “kadın bedeni sömürüsünün ‘renkli’ ve ‘pespaye’ tarihine” eklemeler yapmak konusunda pek de geri durmayacağa benziyor.
(8 Mart 2015- Yeni Sayfa)