EDEBİYATÇI MEZARLARI BİR ŞEYLER ANLATIYOR: MEZARIMI AŞKTAN OYUN

resized_3e042-9b09b98foguzatayHakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor

Edebiyatçı mezarlarının ikamet edenine dair bir şeyler söylediğini düşünmüşümdür hep; kimisi doğrudan, kimisi dolaylı mesajlar içerir. Kimininki sahiden çok iyi anlaşıldığından, kimisi aslında hayatı boyunca hiç anlaşılmamış olduğundan, mezarları da ya buna uygun tasarlanmış ya da zaman içinde buna işaret eder hale gelmiştir sanki.

Bazısı bilhassa ölüm yıldönümlerinde kalabalıklaşırken (ki bazılarının, mezarının ziyaretçisi kadar çok arkadaşı bile olmamıştır), bazısı tenha kere tenhadır (ki bazılarının mezarının ıssızlığı gürül gürül yaşanmış bir hayatın ardından epey şaşırtıcıdır).

OĞUZ ATAY’IN KIRPILIP “POST” YAPILAN ESERLERİ

Her şey Oğuz Atay’ın mezar taşına yazılanların medyaya taşınması ile başladı… Pek çok insan saygısızlık olarak niteledi bu yazıları. Peki Oğuz Atay görse ne derdi? Hakkında yazıldığı kadar okunmadığına içerlerdi herhalde, ki hayatı boyunca hissetmişti eksikliğini anlaşılmamanın.

Popüler dergiler ve sosyal medya kıymetli eserlerini kırpıp kırpıp “post” yapınca, daha bir tanınır oldu kuşkusuz, ama o böylesi bir tanınma durumundan ziyade anlaşılıyor olmayı isterdi herhalde. Oğuz Atay bu kırpık postlarla tanınır oldukça, eserleri tanınmaz hale gelmişti.

Oğuz Atay görse, bu densizliğe ayrı, eserlerinin parça pinçik edilmesine ayrı, bu kırpıklara bel bağlayanlara ayrı kızardı herhalde… Anlaşılmamış olduğuna ve erken öldüğüne yazıklanarak…

NECİP FAZIL’IN CAKA SEVDASI

Erken öldü sayılmaz ama yine de azıcık daha yaşamadığına içerleyen biri daha var deseler, Necip Fazıl mı diye sorardım. Necip Fazıl’ın mezarı da beni hep şaşırtmıştır. Piyer Loti’ye teleferikle değil yürüyerek çıkmayı göze aldıysanız hemen solunuzda kalır ebedi istirahatgâhı. Dikkat çekici hiçbir özelliği olmayan bu gösterişsiz mezar, eğer görme fırsatı olsaydı Necip Fazıl’ı da hiç memnun etmezdi. Etmezdi, çünkü zatı muhterem şaşaa severdi ve daha gösterişli bir mezarı talep ederdi. Mesela Necip Fazıl’ın mezarının birkaç metre yukarısında Fevzi Çakmak’ın mezarı vardır, bu mezar tepededir, bayrağıydı, parmaklıklarıydı, epey dikkat çekicidir.

Mina Urgan, Bir Dinozorun Anıları kitabında Necip Fazıl’ın bir davetinden bahseder. Şair misafirlerini lüks eşyalarıyla dolu evinde ağırlar. Ancak gece ilerledikçe kendisini sıkıntı basar ve konuklarının bir an önce evden göndermek ister. İşin aslı sonradan anlaşılır, meğer Necip Fazıl bu eşyaları konuklarına hava olsun diye bir geceliğine kiralamıştır ve saati dolduğunda gelip eşyalar evden teker teker çıkarılacaktır…

Necip Fazıl kendi mezarını görseydi, ziyaret edenlere “Burası değil, şurası” diye Fevzi Çakmak’ın mezarını gösterir, “Ben burada yatıyorum aslında” derdi, dahası bu ziyaretten para koparmaya çalışabilirdi. Tabii koca mezar taşının para edeceğini keşfedip kumarda bunu kaybedene kadar!

ORHAN VELİ’NİN PEŞİNİ BIRAKMAYANLAR: BELEDİYELER VE KAFİYELER

Mezar taşı demişken…

Başka bir şairin mezarı şaşırtıcı bir tesadüfe işaret eder ve Necip Fazıl’ın şaşaa sevip gösterişsiz bir mezarlıkta yatıyor olmasından daha farklı bir “ilginçlik” taşır…

Orhan Veli herkesin bildiği gibi def etmişti kafiyeyi şiirinden. Bir belediye çukuruna düşüp, ardından yaşadığı iç kanama nedeniyle ölen Kitabe-i Seng-i Mezar’ın şairi, Sunay Akın’ın bir şiirinde bahsettiği yazgısına kitabe-i seng-i mezarında teslim oldu: “Şiirden kovduğu uyağın/dönüp dolaşıp/sonunda mezar taşına/ konması/ ne garip:/Orhan Veli/ 1914 – 1950”.

Orhan Veli’nin mezar taşında arkadaşlarının emeği vardı. Şairin ölümünün ardından Sabahattin Eyüboğlu bir kampanya başlatmış, kampanya kapsamında para toplanmıştı. Mezarı Abidin Dino tasarlamış, Nevzat Kemâl inşa etmiş, mezar taşını Emin Barın yazmıştı. Ne var ki, bu estetik mezara yine bir belediye eli değmişti. Sonuç, göz kanatır bir görüntü… Kültür Servisi’nde Aslı Uluşahin imzalı yazıda Beykoz Belediyesi hazırladığı proje kapsamında mezarın yenilendiğini belirtiyor ve “Bu manzarayla karşılayınca gözlerim eski kitabeyi aradı. Çünkü o, bugün karşımda durana benzer bir taş yığını değildi” diyordu…

Bir belediye çukuru kazıp Orhan Veli’nin ölümüne, başka bir belediye de taşına ilişip mezarının mahvına sebep olmuştu. Bir de kafiye belası cabası…

MAKBER ŞAİRİNE LAHİTVARİ MEZAR YAKIŞIRDI

Mezarından memnun olduğunu düşündüğüm isimler de var elbette. Abdülhak Hamid Tarhan bu isimlerin başında geliyor. Malum, “Makber”in şairidir, mezarı, ölümü iyi bilir. Eşi Fatma Hanım’ı kaybettiğinde derin bir acıya tutulmuş, o yas şaire “Makber”i yazdırmıştı. Neyse ki “hayata tutunma gücü” düşük olmadığından hemen yeni aşklara yelken açıvermişti. Yakup Kadri de anılarında Hamid’den bahseder, şairimiz pek “flörtözdür”, centilmenliğinden, bir de “kozmopolit”tir… O “şair-i azam”dı ve alelade bir mezara gömüleceğini bilse, kalkar kendi mezarını taştan oyardı. İki iş olmasın diye sanırım, zaten öylesini yapalım demişler. Böylesi bir centilmen toprağa yatırılıverecek değil ya, lahiti andırır bir mezarı reva görmüşler. Ama tabii çok ziyaretçisi var mıdır emin değilim. Terk edilmiş olmak kötü müdür, bundan da emin değilim. Zira terk edilmemiş olması da tuhaf duran bir başka mezar bilirim…

TURGUT UYAR’IN MEZARI TERK EDİLSE…

Turgut Uyar’ın mezarı (şair ağustosta doğup ağustosta ölmüştür) hem terk edilmiş gibidir hem terk edilmemiş gibi… Kimi zaman büyük bir ıssızlık içindedir, ot bürümüştür her yanı, kimi zaman bir el süpürüvermiştir yaprakları. Lakin bir var, bir yok oluş Uyar’ı azıcık hüzünlendirirdi sanırım. Olmadık zamanda çıkagelmiş misafirlere karşı dağınık evinin mahcubiyetini duyan bir ev sahibi gibi hissederdi. “Dağınıklık için kusura, bir de yerlere bakmayın” derdi, ziyaretçisi de halden anlar, bakacağı yeri ezber etmiş olurdu. Uyar’ın mezarı belli ki uğrak bir yer olmayacak, tamam. Acaba diyor insan, tümden terk edilse daha mı iyi olurdu? Aslında hayatı gibi. Esaslı terk edişlerinde ve edilişlerinde yazmadı mı en iyi şiirlerini?

Edebiyatçıların mezarı ister mezar taşına yazı yazılsın, ister taş kaldırılıp atılsın, ister kumar masalarında satılsın, tuhaftır ve ziyaretçisini şaşırtmaya gebedir koca karnıyla… Sahipleri kendi görse memnun olur muydu, çoğu surat asardı sanırım… Zira bir edebiyatçının mezarı aşktan oyulmadıkça, ben edebiyatçı mezarlarını tümden eğreti sayarım…

Sanat ve Hayat dergisinin Sonbahar 2017 sayısında yayımlanmıştır.

Yorum bırakın