HANDAN GÜNAY: TÜRKİYE’DE GAZETECİLİK KILAVUZU, CAN DÜNDAR’DAN BİRAND KİTABI

Gazeteci Mehmet Ali Birand’la pek çok program yapan ve birlikte kitap yazan Can Dündar, “Birand-Bir Ömür, ardına bakmadan” isimli biyografiyi kaleme aldı. 

27444661

Kitapta, Mehmet Ali-Cemre Birand çiftinin mektupları da yer alıyor.

Türkiye basınında kimi isimler vardır; eleştireni de, öveni de, nefret edeni de, seveni de çoktur ama “önemli” olduğu gerçeğini kimse göz ardı edemez. Türkiye basınını uluslararası standartlara çıkarma uğraşında büyük emeği olan Mehmet Ali Birand bunlardan biridir.

Hafızasız bir toplumuz, bu açık. Mehmet Ali Birand’ı bugün orta ve genç yaşlardaki insanlar Kanal D’de haber sunan, sık sık gaf yapan, çok “ııı”layan haberci olarak bilir. Ancak arkasında bıraktığı yıllar, yaptıkları, yapmayı denedikleri, başarıları ve hatalarıyla Birand, bundan sonra yazılacak olan her basın tarihi kitabında ayrı bir bölümü hak ediyor.

Sık kullanılan ifadedir, Birand’a uyarlayarak tekrar edelim, “Birand’ı sevebilirsiniz, Birand’dan nefret edebilirsiniz ama ona kayıtsız kalamazsınız…” Kolay kazanılamayacak bir payedir, Birand unutulmamayı garantilemiştir. Bu lüks kaç gazeteciye nasip olur?

birand-bir-omur-can-dundar

“Birand”, Can Yayınları’ndan çıktı.

BİR OKUL VE EKOL

Usta gazeteci Can Dündar, Birand’ın hayatını “Birand-Bir Ömür, ardına bakmadan” adıyla kaleme aldı.

Kitap boyunca fikrim sık sık değişti; bu bir adamın yaşam öyküsü dedim, bir başarı hikayesi dedim, bir başarısızlık hikayesi dedim, bir gazetecilik tarihi dedim… Sayfalar ilerledikçe arttı tanımlamalarım, kararsız kaldım.

Bir aşk kitabı bu: “’Mehmet Ali ben mağlup oluyorum. Artık ayrılalım’ diyorsun. Peki ayrılalım. Laf mı bu? Ayrılabilir miyiz? Cemre cevap ver ayrılabilir miyiz? (…) Bana bak, kendine gel! Kafanı kaldır, omuzlarını dik tut. (…)Benim mutluluğumun anahtarısın. Senin için gireceğim her sıkıntıya rahatlıkla göğüs gererim. Ötesi boş…” cümleleri üzerine kurulu koca bir birlikteliğin kitabı…

Bir sağlık, sağlıksızlık halindeki direnç kitabı bu: Bitmez tükenmez ameliyatlardan, tedavi süreçlerinden, ilaçlardan, hastane odalarının ruh kemiren kokusundan arınıp hayata tutunmanın kitabı. İradenin kitabı.

Bir basın tarihi kitabı bu: Yazılan ilk haberin, ilk köşe yazısının, atılan ilk manşetin, hazırlanan ilk programın, sunulan ilk ana haberin kitabı… Kıbrıs’ta dün neler olduğunun, yurt dışında profesyonel olarak gazetecilik yapmanın nasıl mümkün olduğunun, Kocatepe gemisinin nasıl (hem de) Türk uçakları tarafından batırıldığının ve bunun nasıl ortaya çıktığının, Abdullah Öcalan’la ölümü ve tehditleri göze alarak yapılan röportajın, Demirkırat, 12 Mart ve 12 Eylül belgeselleriyle Cumhuriyet tarihini belgeselleştirmenin, Türkiye’nin en uzun soluklu ve bir okul/ekol olmuş 32. Gün’ü hazırlamanın kitabı bu.

HABERCİNİN İÇ DÜNYASI

Tüm parlak başarıların yanında aslında bir başarısızlık kitabı bu: Zirveden düşmenin, yok olmanın eşiğine gelmenin, tek tek çevrilmiş sırtlara şaşırmanın, bir anda mahvoluşu hissetmenin ve örneğin ustası Abdi İpekçi’nin odasında “(Milliyet’in genel yayın yönetmenliğini) Yapamıyorum, affet beni” diyerek göz yaşlarına boğulmanın kitabı… Ve her seferinde yeniden küllerinden doğmanın, ayağa kalkmanın ve “yenilen gollere bakmadan gol atma peşine düşmenin” kitabı.

Can Dündar gazeteciliğine edebiyatı katık ederek yazan, köşesinde edebiyat kokusunu her zaman hissettirebilen ender gazetecilerden biri. Yıllarca birlikte çalıştığı, kendisinden çok şey öğrendiği Birand’ı yazarken tarafsızlığını korumaya gayret etmiş, başarmış da.

Dündar’ın, “Birand”ı titiz bir gazeteci, iyi bir edebiyatçı edasıyla kotardığı ortada. Ritmini hiç kaybetmeyen, mümkün mertebe kendini geride tutarak yazdığı bu kitap, bir başarı ögesi olarak söylüyorum ki, hiç de öyle “400 sayfa” gibi durmuyor okumaya başlayınca.

Ne kadar eksik, ne kadar fazla tartışılır. Ama Dündar’ın belirttiği gibi bu kitap her gün ekranda gördüğümüz bir habercinin iç dünyasının, görünmeyeninin, özelinin kitabı değil sadece. Bu aynı zamanda bir “Türkiye’de gazetecilik klavuzu…”

(Handan Günay’ın bu yazısı Milliyet Kitap’ın Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır)

Yorum bırakın