Tutuklu gazeteci Can Dündar’ın belgesel kitaplar serisi içinde yer alan “O Gün” adlı kitabı Tan Baskını’ndan Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan 1950 seçimlerine, 6-7 Eylül’den 1999 depremine, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatındaki kritik dönemeçleri ele alıyor.

Can Dündar, Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni.
Hakan GÜNGÖR
twitter.com/bayhakangungor
2000’li yılların başında hazırlanan belgesellerin kitap haline getirilmesi ile ortaya çıkan “O Gün”de olayların bizzat şahitlerinin görüşlerine yer verilerek anlatılıyor. Kitap, belgeselin DVD’si ile birlikte, Can Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Can Dündar, kitabın önsözünde “Hatırlamak ders almaktır ders almak aynı tuzaklara düşmemeyi sağlar” diyor ve soruyor:
“6-7 Eylül’ün hesabı sorulsa, 65 yıl sonra HDP binaları yakılıp talan edilir miydi? 16 Mart’ın faili yakalansa, Suruç’unki cesaret edebilir miydi? Sivas’taki katliamdan ders alınsa, 22 yıl sonra Kırşehir’de bir kitabevi, içinde çalışanlar olduğu halde ateşe verilebilir miydi? Uçak kazasından kurtulan Menderes, evliya havasına girerek güç zehirlenmesi yaşamasa yarım asır sonra Erdoğan ona özenir miydi?”
TAN MATBAASI’NA SALDIRI
Kitapta ilk yer verilen hadise, 4 Aralık 1945’te vuku bulan ve demokrasi tarihimizin utanç günlerinden biri olan Tan Matbaası’nın basılması. Yaşananlar Tan’ın sahibi Sabiha ve Zekeriya Sertel’in kızı Yıldız Sertel, Nail Çakırhan. Bedii Faik gibi isimlerin tanıklıkları ile aktarılıyor.
Nail Çakırhan, o gün yaşananlara dair şu bilgiyi veriyor: “Sivil polisler vardı tabii… O sırada orada tanıdığım sivil polislerden bazılarını da gördüm. Hatta bir arkadaşım, “Yahu sivil polisler karşıda duruyor, çekil buradan’ dedi, beni sürükler gibi götürdü. Yani devletin, belki İnönü’nün tam bir göz yumması vardı.”
Tan baskının toplumsal sonuçları ile ilgili kitapta “Asıl kalıcı sonucu, toplumsal ve siyasal alanda oldu. Antikomünist bir histeri, bütün topluma yayıldı. Karaköy’deki ünlü ‘Tan Mezecisi’ korkudan adını ‘Can Mezecisi’ne çevirdi. ‘Rus Salatası’na ‘Amerikan Salatası’ denir oldu” ifadelerine yer veriliyor. Polis gölgesinde yaşanan, yaşatılanların tanıklıkları sadece dünü değil, bugünün koşullarını da ortaya koyuyor. Tüm bu yaşananların ardından talancıların değil Sertellerin tutuklandığını da hatırlatalım.

O Gün, Can Yayınları’ndan çıktı.
ARA GÜLER’DEN 6-7 EYLÜL İZLENİMLERİ
Kitapta yer alan kara gecelerden biri de 6-7 Eylül olayları. Manipülatif bir haber sonucunda Atatürk’ün evinin bombalanmasını bahane eden bir grubun başlattığı, çok geçmeden kalabalıklaşan bir güruhun saldırı, yağma ve talanı, kapanması zor hasarlara neden oldu.
Azınlıkların hedef alındığı saldırılarda 3 kişi öldü, 500 kişi yaralandı. 80 ibadet yeri, yaklaşık 5 bin dükkan, 2 bin 600 ev, 60 okul tahrip edildi. Kitapta verilen bilgiye göre, 1955’te 60 bin olan İstanbul’daki Rum nüfusu, yaşananların da etkisiyle göç etmek durumunda kaldı. 2000’lerin başında Rum nüfus 2 bin 500’e kadar inmişti.
Fotomuhabiri Ara Güler, o güne dair izlenimlerini anlatırken, “Bütün camları, çerçeveleri indirdiler. Vitrinde ayakkabı var mesela, camı kırıyor, eski ayakkabılarını çıkarıp vitrindeki ayakkabıları giyiyor. Paltocu dükkanı mı? Alıp paltoları üstüne giyiyor. Mesela bir adam dört palto giymiş, yürüyor” diyor.
Tarihteki kara lekeler, sarsıcı olaylar bilinmedik bir zamanın hayal meyal hatırlanan sayfaları gibi tarihteki yerini almış sayılabiliyor. Ancak tüm bunlar, bugünün zulmünün ilk nüveleri oluyor. Tabii bunları tutuklu bir gazetecinin kaleminden okumak, günün mücadelesini verirken dünün meselelerine de dikkatle bakmak gerektiğini gösteriyor. Sahi, dün matbaası basılan Sertellerin tutuklanması ile bugün gazetecilerin tutuklanması, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanması aynı tarihin farklı sayfaları değil mi?