SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINI KIRPIP KİTAP YAPMANIN KARŞI KONULAMAZ CAZİBESİ: YAYINCILIK DÜNYASINA AĞIT

Nilgün Erdan, yayınevlerinin popüler isimlerin doğrudan sosyal medya paylaşımlarını toplayıp kitaplaştırması üzerine yazdı.

Nilgül Erdan

HBRŞuradan başlayalım: Kimi yayınevleri hem para kazanmak hem de edebiyat dünyasına katkı sunmak gibi bir yol izleyebilir. Bu uğurda popüler olabilecek proje kitaplar üzerine kafa yorulur, öte yandan az satması göze alınarak nitelikli eserlere de yayın programında yer verilir, maharetli yazar adaylarına kapı açılır.

Ama literatüre nitelikli eser kazandırma amacı taşımayan yayınevleri, Sev Kardeşim filminde Münir Özkul’un canlandırdığı karakterin fabrikatöre söylediği, “Kazan, daha çok para kazan, gırtlağına kadar paraya gömül” düsturuyla ilerleyince ortaya şiir olmayan şiirimsiler, öykü olmayan öykünmeler, yazı olmayan yazıklanmalar çıkar.

POST’LARI UÇ UCA EKLEYİP KİTAPLAŞTIRMAK

Gidişat şöyledir: Popüler isimlerin okurları değilse bile takipçileri vardır ve takipçiler birer potansiyel müşteridir. Yayınevleri popüler isimlere doğrudan sosyal medya paylaşımlarını toplayıp kitaplaştırmayı önerir ve teklifi alan kişi kendi hesabını şöyle bir taradığında koca bir “külliyatı”olduğunu fark eder! Toplanan metin çoğu zaman pek kısadır. Bu durumda yayınevleri “ferah tasarımlar” tercih eder. Kitap sayfasının kenar boşlukları genişletilir, satır aralarında neredeyse bir satır da boşluk kalacak kadar yazı sündürülür, kelime arasındaki boşluklar bile artırılır. Nihayetinde üç-beş word sayfası, hacmen koca bir kitap olur. Son ve altın vuruş kitabı biraz daha kalın bir kağıda basmaktır ki, bunun da satılacak odunu ağır çeksin diye ıslatmaktan farkı yoktur.

DERGİLERİN VE EDİTÖRLERİN TASFİYESİ

Bir diğer metot popüler kişinin sahiden yeni bir şey yazmaya girişmesidir. Popüler kişinin o güne dek bir edebiyat dergisinde ya da sitesinde herhangi bir öyküsü, şiiri yayımlanmamıştır. Şayet öyle olsaydı şunu anlayabilirdik, bu kişi oturup bir şeyler yazmış, belli ki derginin editörleriyle çalışmış, o editörler belki eleştiriler getirmiş ve kişi bu eleştiriler ışığında yazılarını/şiirlerini tekrar kaleme almış. İşte bu süreç toptan tasfiye edilince, geriye kalan işlenmiş değil ham madde oluyor, hem de maalesef cevheri düşük ham madde.

Bakmayın öykü ve şiir dediğime, bu kitaplar her zaman bir türle sınırlandırılamayabilir. Sosyal medyada paylaşılmış birkaç “yürek güzelliği”ne atıf yapan söz, birkaç defterde kalmış ve aslında orada kalması gereken şiir, aaa bir de birkaç günlüğüne tutulmuş günlük vardı, oradan üç beş satır… Böylece karşımıza “içinde biraz anı, biraz öykü, azıcık da şiirler” olan kitaplar çıkar. Haliyle “tür” olarak “ortaya karışık” denemeyecektir; bu durumda “anlatı” ifadesi yardıma koşar. Ortaya çıkan kitabın neye benzediğini yayıncısı bile anlamamıştır. Sonrası bellidir. Yoğun PR faaliyeti, eş dosttan gelen övgüler, kitapçı vitrinlerinde dizi dizi kitaplar (“Zincir” kitapçılar genelde bir kitabı vitrinde göstermek için ayrıca para talep eder)…

TOLSTOY’A ‘KISA YAZ’, KAFKA’YA ‘TAKİPÇİ BUL’ DENİRDİ

Ucuz komedilerin tüm salonları zapturapt altına alması, nitelikli ve düşük bütçeli pek çok filmin salon bulamaması gibi, tüm piyasayı bu “proje kitaplar” kaplayınca önemli çalışmaların işi daha da zorlaştı. Böylesi kitaplar basılmayabilir, dağıtımda sorun yaşayabilir, görülmemeye mahkum edilebilir. Burada yapılan, okurların beğenisine göre kitap basmak değildir; proje kitapların piyasada egemenlik kurması, genç okurların beğenilerini maniple etmektir.

Görülüyor ki, Tolstoy Savaş ve Barış’ı şimdi yazsaydı, “trendin” artık daha kısa çalışmalar olduğu vurgulanarak kitabı reddedilebilir, Kafka’ya sosyal medyada yeterince takipçisi olmadığı ve dolayısıyla kitabı satmayacağı için dosyası geri gönderilebilir, Kundera’ya “Acaba biraz daha yürek güzelliğinden mi bahsetseniz…” diye editoryal tavsiyelerde bulunulabilirdi…

Zira artık mevzu “kitap yazmak” değil, “kitap yapmak”tır. Bu süreçte fanların/takipçilerin sesi, okurlarınkini bastırınca ortaya çıkan, yayıncılar için kâr, yayıncılık için zarardır.

9 Mart 2018’de Evrensel’de yayımlanmıştır.

Yorum bırakın